Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

İklim Değişikliği ve Tarımsal Üretim Üzerindeki Etkileri

İklim değişikliği, tarımsal üretimi derinden etkileyerek gıda güvenliğini tehdit ediyor. Bu içerikte, iklim değişikliğinin tarım üzerindeki etkilerini, adaptasyon stratejilerini ve sürdürülebilir çözümleri keşfedin.

İklim değişikliği, tarımsal üretimi

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Başkanı Şemsi Bayraktar, iklim değişikliğinin tarımsal üretime olan etkilerini değerlendirdiği görüntülü basın toplantısında, bu sorunun ciddiyetine dikkat çekti. Bayraktar, “İklim değişikliği, yağış rejimindeki değişiklikler, doğal afetler, sıcaklık artışları ve kuraklık gibi olumsuz etkilere yol açıyor. Dolayısıyla, bu değişikliklerin en fazla hissedildiği sektör tarım sektörü olmaktadır” dedi.

İklim koşullarının tarımsal faaliyetler üzerindeki doğrudan etkisinin yadsınamaz olduğunu vurgulayan Bayraktar, şu şekilde devam etti: “İklim değişikliği, ürün kalitesinde ve veriminde düşüşe, üretim maliyetlerinin artmasına, daha sıcak ve az yağışlı iklim koşullarının ortaya çıkmasına, meteorolojik olayların sıklığında bir artışa, bitki hastalıkları ve zararlılarında bir artışa, ekolojik dengenin bozulmasına, bitkisel çeşitliliğin azalmasına ve tarımsal süreçlerde çeşitli sorunlara sebep olmaktadır. Kısacası, iklim değişikliği, dünya nüfusunun artışı ile birlikte sağlıklı gıdaya ve suya erişimi zorlaştırmaktadır.”

Su Kaynaklarının Olumsuz Etkilenmesi

Bayraktar, iklim değişikliğinin su döngüsü üzerindeki etkilerine de dikkat çekti. “İklim değişikliğinin en önemli sonuçlarından biri su kaynaklarının azalmasıdır. Bilimsel araştırmalar, 2025 yılı itibarıyla 3 milyardan fazla insanın su kıtlığı ile karşı karşıya kalacağını öngörmektedir. Ülkemizde ise 98 milyar metreküp yüzey suyu ve 14 milyar metreküp yeraltı suyu olmak üzere toplam 112 milyar metreküp kullanılabilir su bulunmaktadır. Bu miktarın 44 milyar metreküplük kısmı tarımda, 13 milyar metreküplük kısmı ise sanayi ve içme-kullanma için kullanılmaktadır. Yani, kullandığımız suyun yüzde 77’si tarımda harcanmaktadır. Yıllık kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı ise yalnızca 1302 metreküptür. Bu durum, su zengini bir ülke olmadığımızı ve su stresi altında bulunduğumuzu göstermektedir.”

Bayraktar, ekosistemlerin korunmasının önemine de vurgu yaptı: “İklim değişikliğinin etkileri, mevcut su kaynaklarının daha dikkatli bir şekilde kullanılmasını zorunlu kılmaktadır. Eğer bu konuda gerekli önlemleri almazsak, gelecekte su bulmakta zorlanabiliriz. Nüfus artışı ile birlikte kişi başına düşen su miktarı her yıl azalmaktadır.”

“Ekonomik sulanabilir arazi varlığımız 8.5 milyon hektar iken, şu an sulamaya açılan arazi miktarı 7.1 milyon hektardır. Ülkemizde sulama oranı yüzde 68, sulama randımanı ise yüzde 51’dir. Ayrıca, bitkisel üretim sırasında 1 kilogram buğday elde etmek için 1800 litre, aynı miktarda soya için 2100 litre, çeltik için ise 2500 litre suya ihtiyaç duyulmaktadır. Bu veriler, su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi gerekliliğini bir kez daha gözler önüne sermektedir.”

Kuraklık Sorunu

Bayraktar, iklim değişikliğinin ortaya çıkardığı bir diğer sorunun da kuraklık olduğunu belirtti: “Küresel iklim değişikliği, birçok bölgede sıcaklıkların artmasına ve yağışların azalmasına neden olarak kuraklık afetinin sıklığını ve şiddetini artırmaktadır. Kuraklık, doğal afetler arasında yavaş gelişen ve geniş alanlarda ciddi ekonomik, çevresel ve sosyal etkiler yaratabilen bir durumdur. Tarımsal ekonomide, tarımın yeraltı ve yerüstü su kaynaklarına olan bağımlılığı nedeniyle kuraklık, birçok sektörü etkileyen karmaşık bir sorun haline gelmektedir.”

Türkiye’nin yarı kurak iklim kuşağında bulunduğunu ifade eden Bayraktar, “Kuraklık, tarımsal üretimi olumsuz yönde etkilemektedir. 2007, 2008, 2014 ve 2021 yıllarında yaşanan kuraklıklar, bitkilerin gelişim dönemlerinde ihtiyaç duydukları suyun toprakta bulunamaması nedeniyle verimde ve kalitede ciddi sorunlara yol açtı. Bu yıllarda tarımsal üretim önemli ölçüde etkilendi ve birçok üretici ile ülke ekonomisi zarar gördü” şeklinde konuştu.

Kuraklık, tarımsal ürünlerin verimliliğinin yanı sıra, çiftçilerin gelir seviyelerini de olumsuz etkilemektedir. “Son yıllarda iklim değişikliği nedeniyle ekim-dikim ve hasat tarihlerinde kaymalar görülmektedir. Bu sezon, özellikle buğday ve arpada ekim tarihi 1 ay kadar ileri kaydı” dedi.

Hububat Ekiminde Zorluklar

Bayraktar, “Bu yaz mevsiminde yağışlar, normal seviyenin yüzde 9 altında, geçen yıla göre ise yüzde 30 azalma gösterdi. Ekim ayı yağışları da normaline göre yüzde 46 ve geçen yıla göre yüzde 27 azaldı. Türkiye genelinde ekim ayı yağışları son 6 yıldır normalin altında gerçekleşiyor. Ege Bölgesi’nde yağışlar, son 40 yılın, Marmara Bölgesi’nde ise son 23 yılın en düşük seviyesine indi” ifadelerini kullandı.

Bölgelere göre incelendiğinde, yağışların normaline göre Ege Bölgesi’nde yüzde 95, Akdeniz Bölgesi’nde yüzde 90, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yüzde 87, Marmara Bölgesi’nde yüzde 81, İç Anadolu Bölgesi’nde yüzde 74 ve Doğu Anadolu Bölgesi’nde yüzde 37 azalma gösterdiğini belirtti. “Bu yıl Ekim ayında yağışlar normaline göre yüzde 26 oranında azaldı ve buğday ile arpada ekim dönemi ileri tarihlere kaydı. Kuraklık nedeniyle birçok çiftçimiz hububat ekimi yapamadı” dedi.

Tarımsal Üretimin Geleceği

Bayraktar, “Dünya Meteoroloji Örgütü verilerine göre, dünyanın yaklaşık yüzde 35’i kurak, yarı kurak ve kuru-nemli bölgelerden oluşmaktadır. Kuraklık, tarımsal üretimin temel sorunlarından biridir ve bu sorunun üstesinden gelmek için sulama faaliyetlerinin geliştirilmesi veya kuru tarım yöntemlerinin yaygınlaştırılması gerektiği açıktır. Artan dünya nüfusunun gıda ihtiyacını karşılamak için tarımsal üretimin artırılması gerekmektedir.”

“Ülkemizde 23,9 milyon hektar olan tarım arazisinin yüzde 28,5’inde üretilen stratejik öneme sahip buğday ekim alanının yüzde 74,5’inin kuru tarım alanı olduğu gerçeği, bu sorunun ciddiyetini bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu durum, tarımsal üretimimizi sürdürülebilir kılmak için su kaynaklarının etkili bir şekilde yönetilmesi ve modern üretim tekniklerine geçişin önemini artırmaktadır,” diye ekledi.

Sonuç olarak, Türkiye’nin sahip olduğu iklim, toprak, su ve biyoçeşitlilik potansiyeli, küresel iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini asgariye indirmek için gereken çözümleri barındırmaktadır. Alınacak önlemler, doğal kaynakların korunması ve sürdürülebilir kullanımını hedeflemelidir. Bu nedenle tarım ve gıda sektörü, ülkemiz için her zaman stratejik bir öneme sahiptir ve sürdürülebilirliği sağlamak, iklim değişikliğinin etkilerini minimize edecek uygulamalara bağlıdır.