Recep ERÇİN
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Orhan Turan, enflasyonla mücadelenin yalnızca para politikası ile sınırlı kalmasının yetersiz bir yaklaşım olduğunu vurguladı. Mali alanda da somut adımlar atılması gerektiğine dikkat çeken Turan, özellikle kayıt dışı ekonomiyle etkin bir mücadele yürütülmesinin önemine işaret etti. Orhan Turan ile TÜSİAD’ın Tepebaşı’ndaki tarihi genel merkezinde gerçekleştirdiğimiz görüşmede, ilk olarak dünya gündeminin sıcak konularından biri olan Trump’ın geri dönüşüne dair düşüncelerini aktardı.
Turan, Trump’ın politikalarının Türkiye’ye sunabileceği fırsatların yanı sıra beraberinde getirebileceği riskler olduğuna dikkat çekti. “Fırsatlar şöyle; pandemide de benzer bir durum yaşandı. Uluslararası firmalar veya ülkeler, tedarik zincirlerini tek bir ülkeye bağımlı tutmanın risklerini öğrendiler. Bu süreçte Trump yönetimi gümrük vergilerini artırdığında, doğal olarak Çin’e alternatif oluşturacak ülkeler; Türkiye, Vietnam gibi üretici ve sanayi deneyimi olan ülkeler ön plana çıkacak” dedi. Ancak, son dönemde Türkiye’nin özellikle emek yoğun ve ihracat odaklı ürünlerde rekabet gücünü kaybettiğini, Kuzey Afrika’nın daha fazla öne çıktığını ifade etti.
“Laleli esnafı Mısır’a, Çin’e gidiyor” başlıklı haberimizde de belirttiğimiz gibi, Mısır’dan gerçekleştirilen tekstil ürünleri ihracatının yüzde 30’u Türk şirketleri tarafından üretiliyor. Emek yoğun işler söz konusu olduğunda, doğal olarak iş gücünün daha ucuz olduğu ülkelere yönelim artıyor.
Turan, Trump’ın politikaları ve ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşlarının, dolaylı olarak Avrupa Birliği (AB) ve bu bağlamda Türkiye’yi de etkileyeceğini değerlendirdi. “Amerika ve Çin arasındaki ticaret savaşlarının en büyük etkisini Avrupa Birliği yaşayacak. En önemli ekonomik ortağımız olan AB, yeni ve kapsamlı bir sanayi stratejisi geliştirmeye yönelik adımlar atıyor. Bu strateji, Draghi Raporu çerçevesinde tartışmaya açıldı. AB, ekonomik güvenlik endişelerini gidermeyi, rekabet gücünü ve verimliliği artırmayı hedefliyor. Bu stratejinin Türkiye için yaratacağı fırsatları ve bu fırsatlardan nasıl yararlanabileceğimizi iyi analiz etmeliyiz” diye ekledi.
Gümrük Birliği’nin yeşil ve dijital politikaları içerecek şekilde güncellenmesinin, her iki taraf için de önemli kazanımlar sağlayacağını düşündüğünü belirtti. Türkiye’nin zaten bir üretim üssü olduğunu; ciddi bir sanayi birikimine sahip olduğunu vurguladı. “Polonya’dan Çin’e kadar olan bölgede, Hindistan dışında Türkiye var,” dedi.
Dünyadaki bu değişime göre konumlanacağız, ama yüksek faiz ve enflasyon önümüzde duruyor. Bunları gündemimizden çıkarabilir miyiz, sizce umut var mı? sorusuna yanıt veren Turan, “İki yıldır sürekli vurguladığımız gibi, Türkiye’nin birinci önceliği enflasyonla mücadele olmalıdır. Enflasyonu tek haneli rakamlara düşürmediğimiz sürece, yapmak istediğimiz yapısal değişiklikleri ve reformları gerçekleştirme şansımız yok” dedi. Merkez Bankası’nın 2025 için yüzde 21 enflasyon öngörüsünü biraz iyimser bulduğunu, kendi tahminlerinin ise 25-30 aralığında olacağını ifade etti.
Reel sektörün enflasyon beklentileri neden piyasa ile çok ayrışıyor? sorusuna ise Turan, “Finansçılar, reel sektörden daha erken bazı durumları fark edebiliyorlar. Ben de bir reel sektör oyuncusu olarak bunu gözlemliyorum. Reel sektör, belki daha karamsar bir tablo çizerken, finans sektörü biraz daha iyimser kalabiliyor. Ben iki tarafın ortasında bir yerde durduğumu düşünüyorum” şeklinde yanıt verdi.
TÜSİAD’ın gerçekleştirdiği birçok raporda önerilerin yer aldığını hatırlatan Turan, “Bu önerilerin dikkate alınıp alınmadığı sorusu gündeme geliyor. Ancak, mutlaka istifade ediliyordur. Örneğin, faizin hızlı bir şekilde düşürülmemesi gerektiğini sık sık vurguladık. Faiz indiriminde acele etmemek lazım. Toplum ve iş dünyası bu süreçte ciddi bedeller ödüyor. Sıkı para politikasını mali politikalarla desteklemeliyiz” dedi.
Mali politikalarda kamudaki tasarruf ve verimliliğin artırılmasının şart olduğuna işaret eden Turan, “Toplum da kamudan bu adımı görmek istiyor. Kayıt dışılık meselesi de çok önemli. Genel olarak kayıtlı mükelleflerden vergi almaya çalışıyoruz. Ancak, kayıt dışı alanda çok ciddi bir vergi kaybı söz konusu. Kayıt dışı ile mücadeleyi hiçbir şekilde bırakmamamız gerekiyor. Maliye politikalarının en önemli unsurlarından biri bu olmalıdır. Aksi takdirde, kayıtlı mükelleflerin rekabet gücünü de zayıflatıyoruz” dedi.
Sektörlere özel rekabet analizi geliyor diyen Turan, TÜSİAD üyeleri arasında enflasyon beklentisi anketi yapmadıklarını, ancak kendi aralarında bu konuları konuşmakta olduklarını açıkladı. Sektörlerin rekabet analizi ile ilgili bir çalışma yürüttüklerini, her çeyrekte yayınlayacakları bu raporun, Türkiye için önemli bir veri kaynağı olacağını belirtti. “Bu raporda finans, ham madde, enerji ve iş gücü gibi unsurlar değerlendirilecektir. Yaklaşık 10 sektöre odaklanmayı planlıyoruz ve tahminen gelecek mart ayında yayınlayacağız” dedi.
Turan, Türkiye’nin ölçek ve verimlilik problemleri olduğunu, bu sorunları aşmanın da önemli olduğunu vurguladı. “Daron Acemoğlu’nun belirttiği gibi, son 15 yılda faktör verimliliği artış oranı sıfır. Türkiye, 2002-2006 yılları arasında faktör verimliliğini artırmayı başardı. O dönemde kur sabit olduğu için ihracat artış gösterdi. Şimdi TL’yi zayıflatıp ihracatı artırmayı hedefliyorsak, bu kalıcı bir çözüm olmayacaktır” dedi.
Bunu söyleyince size kızmıyorlar mı? Çünkü ihracatçılar, ‘canımız yanıyor’ diyor. sorusuna yanıt verirken, Turan, “Burada çok önemli iki konu var; yeşil dönüşüm ve dijital dönüşüm. Bu sadece bir trend değil, aynı zamanda zorunluluk. İhracatımızın rekabet gücünü, TL’nin değerini düşürerek değil, üretim yapımızı değiştirerek, verimliliğimizi artırarak ve teknolojiyi daha fazla kullanarak elde edebiliriz. Teknolojinin hızla değiştiği bu dünyada, ucuz işçilik ile rekabet devri sona eriyor, beceriler ve nitelikli iş gücü üzerinden yeni bir rekabet dönemi başlıyor” şeklinde yanıtladı.
Verimli olmayınca düzgün maaş da verilemiyor. İnsanlar da çalışmak istemiyor. diyen Turan, “Daha önce de konuştuğum gibi, dünyada bizim ürünlerimiz değil, insan kalitemiz rekabet ediyor. Eğitim kalitemiz, rekabet gücümüzü doğrudan etkiliyor. Eğitimden asla tasarruf edilmemesi gerekir” vurgusunu yaptı.
Bütçe sıkı değil deniyor ama Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, deprem harcamaları dışında bütçe açığının sürdürülebilir bir seviyede olduğunu vurguluyor. ifadesine yanıt verirken, Turan, “Ancak burada bütçenin daha iyi yönetilmesi gerektiği gerçeği var. Cari transferler ve personel giderleri halen yüksek seviyelerde. Harcama kompozisyonuna dikkat etmemiz gerekiyor. Kamu harcamalarını nereye yaptığımız oldukça önemli. Eğitim, asla tasarruf etmememiz gereken bir alan. Eğitim sisteminin kalitesinin artırılması, ayrılan kaynakların etkin bir şekilde kullanılmasıyla doğrudan alakalı. Eğitimin merkezi bütçeden aldığı pay, 2015 yılında yüzde 13 iken, bugün yüzde 10’un altına inmiş durumda. Bu oranı bir an önce artırmalı, yüzde 15’lere çıkarmalıyız. Çünkü en büyük sorunumuz; eğitim kalitesi düşük olduğunda nitelikli insan kaynakları oluşturamazsınız. Katma değer yaratamazsınız, marka oluşturamazsınız” açıklamasında bulundu.
“Sadece para politikaları ile ekonomi yönetilemez” diyen Turan, dezenflasyon programının başarısı için ek adımlar atılması gerektiğinin altını çizdi. “Sadece para politikaları ile ekonomi yönetilemez. Para politikalarını mali politikalarla desteklemeliyiz. Ayrıca bunlar yapılandırma reformlarıyla desteklenmezse, en başa döneriz ve üç sene sonra yine enflasyonu tartışmak zorunda kalırız. Eğitim, hukuk gibi alanlarda yapısal reformları gerçekleştirmediğimiz sürece, enflasyonla mücadele başarısını gölgeleyip geciktirmiş oluruz” ifadelerini kullandı.