Merkez Bankası, kasım ayında politika faizini yüzde 50 seviyesinde sabit tutma kararı alırken, dezenflasyon sürecinin dikkate alınarak bu faiz kararının verildiğini açıkladı. Bu durum, aralık ayında faizin düşürülmeye başlanabileceğine dair yorumları beraberinde getirdi. Ekonomistler, alınan kararın zamanlamasının uygun olup olmadığını tartışmaya devam ediyor. Duayen iktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez, kendi blogunda yayınladığı yazısında, büyüme rakamları ve gelecekteki faiz oranları üzerine öngörülerini paylaştı.
Eğilmez, 2023 yılının ilk çeyreğinde yüzde 5,3, ikinci çeyreğinde yüzde 2,3 ve üçüncü çeyreğinde yüzde 2,1 büyüme oranlarının elde edildiğini belirtti. Geçen yılın son çeyreği dahil olmak üzere bir yıllık büyüme oranının ise yüzde 3,6 olduğunu kaydetti. Ekonomist, ekim ve kasım aylarının sanayi üretim endeksi ve kapasite kullanım oranları verilerini dikkate alarak, son çeyrekte yüzde 3’lük bir büyüme tahmininde bulundu ve bunun ekonomide bir soğuma yaşandığını vurguladı. Eğilmez, “Şu ana kadarki görünüm, yumuşak iniş olarak adlandırılan duruma uygun” ifadelerini kullandı.
Ekonomideki soğumanın arkasındaki temel nedenin talebin azalması olduğunu ifade eden Eğilmez, tüketim harcamalarının bir önceki yıl ortalamasıyla nasıl değiştiğini incelememiz gerektiğini belirtti. Bu bağlamda bir tablo paylaştı. (altta)
Eğilmez, yazısında şu önemli noktaları dile getirdi:
- 2024 yılı itibarıyla tüketim harcamalarının artış hızının, geçen yıla göre tüm kalemlerde gerilediği gözlemleniyor. 2023 sonuçlarına bakıldığında, üst üste ikinci yılda da bir gerileme olduğu görülüyor.
- Dayanıklı tüketim mallarında (beyaz eşya, kahverengi eşya) en büyük gerileme yaşanırken, hizmet tüketiminde en az bir düşüş gözlemleniyor.
- 2022 yılında yaşanan büyük sıçramaların, faizin 2021 Eylül ayından itibaren düşürülmeye başlanmasının ve reel enflasyonun çok altında kalmasının sonucu olduğu ifade ediliyor. Bu durum, günümüzdeki ekonomik sorunlarımızın temel nedenlerinden birini oluşturuyor.
- Tüketim harcamaları ile enflasyon oranlarını birlikte değerlendirdiğimizde, yüzde 50 olarak belirlenen faizin tüketimi azalttığı ve bunun da talep enflasyonunu düşürdüğü gözlemleniyor.
- Faizin yüksek olması, talep enflasyonunu düşürme etkisi yaratırken, maliyet enflasyonunu artırıcı bir etki de doğurdu. Ancak, kurdaki değişimlerin düşük kalması, faizin maliyetlerde büyük artışlara yol açmasını engelledi. Dikkat edilirse, USD/TL kuru 2024 yılında önceki iki yıla göre oldukça düşük seviyelerde kalmıştır.
Merkez Bankası’nın İki Tercihi…
Büyümedeki düşüş ve enflasyondaki azalma, siyasetçiler tarafından bugüne kadar yönetilebildi. Ancak büyüme sıfıra yaklaştıkça, üreticilerin ve satıcıların hissettiği rahatsızlık artmaya başlar ve bu kesimlerin talebiyle faizin düşürülmesi yönündeki baskılar giderek şiddetlenir. İş dünyasının bazı kesimlerinden yükselen faizin indirilmesi talepleri arttıkça, siyasetçiler devreye girme ihtiyacı hisseder. Bu noktada, Merkez Bankası iki seçenek arasında sıkışıp kalır: Faizi indirmesi durumunda enflasyonun yeniden yükselmesi riski ile, indirmemesi durumunda kredi kullanan şirketlerin şikâyetlerine dayalı siyasetçi baskıları ile karşı karşıya kalmak.