Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir

    Dr. Mahfi Eğilmez’in Enflasyonla Mücadele Stratejileri

    Dr. Mahfi Eğilmez’in enflasyonla mücadele stratejileri, ekonomik istikrarı sağlamak için uygulanabilecek etkili yöntemleri ve önerileri içeriyor. Bu makalede, enflasyonla başa çıkmanın yollarını keşfedin.

    Dr. Mahfi Eğilmez'in enflasyonla mücadele stratejileri, ekonomik istikrarı sağlamak için

    İktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez’in Enflasyon Yazısı

    İktisatçı Dr. Mahfi Eğilmez, makroekonomi perspektifi ve enflasyonun düşüşüne dair önemli gözlemlerini kendi blog sayfasında paylaştı. Yazısında, harcamalara etki eden Gayrisafi Yurt İçi Hasıla (GSYH) denklemini hatırlatan Eğilmez, enflasyonla mücadelede Merkez Bankası’nın politika faizini yükseltmesi ve zorunlu karşılık oranlarını artırması gibi çeşitli politikalar uygulayabileceğini vurguladı.

    Gelir/Tüketim Dengesi

    Eğilmez, “Tüketim, gelir ile doğrudan ilişkilidir” diyerek, “Gelir arttıkça, tüketim de artar. Ancak bu artış oranı her zaman sabit kalmaz. Düşük gelir seviyelerinde, tüketim harcamaları genelde gelirin tamamını kapsar ve tasarruf yapma imkanı bulunmaz. Gelir yükseldikçe, tüketimin gelir içindeki payı azalır” ifadelerini kullandı.

    ‘Gelir ve Faizler Arttıkça Tasarruf da Artar’

    Eğilmez, “Bireylerin geliri arttıkça tasarruf oranlarının da artacağı gibi, faiz oranlarındaki artışın da tasarruf oranını artırmada etkili olduğunu” belirtti. Gelir ve faiz oranlarının yükselmesiyle tasarrufların da arttığını ifade eden Eğilmez, “Tasarruflar genellikle gelir arttıkça tüketimden daha hızlı bir şekilde artış gösterir” dedi.

    Enflasyonun Denetim Altına Alınması

    Eğilmez, “Merkez bankası, para politikasının en etkin aracı olan faiz politikasını kullanarak enflasyona müdahale etmeye karar verdiğinde, bu bağlamda politika faizini artırır” diyerek, yazısını şu şekilde sürdürdü: “Bu durumda, merkez bankası bankalara ödünç vereceği paranın faizini artırdığı için, bankaların kaynak maliyetleri de artar. Bu artış, mevduat sahiplerinin de daha yüksek faiz talep etmesine yol açarak, bankaların mevduat faizlerini artırmalarına neden olur.

    Artan kaynak maliyetleri, bankaların zarar etmemek ya da en azından kârlılıklarını korumak amacıyla kredi faizlerini artırmalarını zorunlu kılar. Mevduat faizlerinin yükselmesi, tüketim harcamalarının kısılmasına ve tasarrufların artmasına yol açarken, kredi faizlerindeki artış, daha az kredi kullanılmasına ve dolayısıyla tüketim ve yatırım harcamalarının azalmasına neden olur. Bu şekilde, tüketim ve yatırım harcamalarında meydana gelen talep düşüşü, talep yönlü fiyat artışlarının yavaşlamasını ve enflasyonun kontrol altına alınmasını sağlar.

    Zorunlu Karşılıkların Oranının Artırılması

    Bankalar, kabul ettikleri mevduat için Merkez Bankası tarafından belirlenen oranda zorunlu karşılık ayırmak zorundadır. Merkez Bankası’nın karşılıklar politikası aracılığıyla enflasyona müdahale etmesi, bu zorunlu karşılıkların oranını artırması anlamına gelir. Bu durumda, bankaların kaynak maliyetleri yükselmiş olur. Zorunlu karşılık oranları artırıldığında, bankalar mevduatın daha az bir bölümünü daha yüksek faizle kredi olarak kullandırabilecekleri için, hem tüketim hem de yatırım harcamaları azalır ve dolayısıyla talep düşer; bu da talep etkili enflasyonun düşmesine yardımcı olur.

    Likidite Yönetimi

    Enflasyonla mücadelede likiditenin yönetimi de büyük önem taşır. Piyasada likiditenin azalması, harcamaların da azalması anlamına gelir. Merkez bankaları bu amaçla açık piyasa işlemlerine (APİ) başvururlar. Merkez bankası, piyasadaki fazla likiditeyi çekmek için elindeki senetleri ve tahvilleri piyasaya satarak para çeker. Bu yöntemle piyasadaki satın alma gücünü azaltarak enflasyonu kontrol altına alır. Günümüzde açık piyasa işlemleri, enflasyonla mücadele politikası olarak değil, daha çok bir likidite düzenleme aracı olarak kullanılmaktadır. Merkez bankaları ayrıca reeskont kredisi adı altında özel sektör şirketlerine kullandırılmak üzere bankalara kredi açma yoluna gider. Özel sektör şirketleri, ellerindeki senetleri bankalara iskontolu olarak verir ve bankalar da bunları merkez bankasına ikinci bir kez iskonto ettirerek (reeskont) verir. Karşılığında aldığı parayı da özel sektör şirketine kredi olarak kullandırır. Bu işlem, vade sonunda ters şekilde işler; şirket senedini geri alırken, banka ve merkez bankası da faiz gelir elde etmiş olur. Merkez bankası, reeskont kredisinin miktarını ve faizini değiştirerek enflasyona dolaylı yönden müdahale edebilir.

    Talep ve Maliyet Enflasyonu Dengesi

    Eğilmez, bu politikaların uygulanması sırasında talep ve maliyet enflasyonu dengesinin dikkatlice kurulması gerektiğinin altını çizdi. “Merkez bankası, enflasyonla mücadele için politika faizini artırırken, kamu kesimi vergileri düşürüyorsa ya da harcamalarını artırıyorsa, merkez bankasının çabası boşa gidebilir” dedi. Eğilmez, para ve maliye politikasında kararlılığın enflasyonu düşüreceğine vurgu yaparken, iç tasarruf dengesinin yanı sıra hukuk ve sosyal altyapının da iyileştirilmesi gerektiğini ifade etti.